ÖNSÖZ
Hemşirelik mesleğinin eğitici ya da klinik uygulayıcısı olarak çalışan
tüm hemşireler, hemşireliğin bilim ve sanattan oluşan uygulamalı
bir disiplin olduğunu, yıllarca bilim yönü üzerinde durulduğunu ve
sanat yönünün biraz gölgede kaldığı gerçeğini bilirler. Bugün sağlık
sisteminin geleneksel yapılanması içinde hemşireler, hasta merkezli
değil, iş merkezli çalıştıklarını, mesleğin bilimsel yönünün klinik uygulamalarda
çok fazla yerini bulamadığı gerçeğinin de farkındadırlar.
Hemşireliğe ilk adımını atan hemşire öğrenciler de meslek derslerinde:
Hemşirelerin yaratıcı olması gerektiğine ilişkin ifadelerle sıkça
karşılaşırlar. Ancak yaratıcılık kavramının ne olduğu, nasıl geliştiği ve
nasıl bir süreç gerektirdiği konusunda bilgi ve beceriye sahip olamazlar.
Çünkü, mevcut müfredat programları tıbbi bilgiye dayalıdır ve içerikleri
oldukça kapsamlıdır. Öte yandan hemşirelik öğrencileri, hemşireliğin
tarihsel süreç içinde bir meslek olarak gelişimini ve Florance Nightingale
ismini yine tüm meslek derslerinde sıkça duyarlar.
Çünkü, hemşireliğin bir sanat olduğu bilgisi Florance Nightingale’ye
aittir.
Peki, dünyada ve özellikle ülkemizde hemşireliğin bir meslek olması
gerektiğini belirten Nightingale, hemşireliğin sanat olduğunu söylerken
neyi amaçlamıştır?
Gerçekten hemşirelik sanat mıdır?
Bu soruya neden evet ya da neden hayır denmelidir?
Hemşireliğin sanatla ilişkisi nereye kadardır?
Hemşireliğin mesleki mirası ile sanat kavramı arasında nasıl bir ilişki
vardır?
Bir sanat dalı ve bilim olarak kabul gören, felsefe tarihi içinde tartışılmış
olan estetik kavramının, hemşirelik mesleği ile kesiştiği nokta
var mıdır?
Bu soruya yanıt evet ise, bu kesişme noktasını kavramak nasıl bir
bilgi ve beceri gerektirir?
İşte bu sorular ve sorulara aranan yanıtlar, kitabın yazılmasının
temel gerekçelerini oluşturmuştur.
Bir anlamda bu kitaba temel olan konular; İnsan, Sağlık, Hastalık
Kavramları Doğrultusunda Hemşirelik (1996), Hemşireliğin Felsefesi
(2002), Hemşirelikte Değişim (2004) gibi yayımlanan makalelerimin
yanında, ilk akademik yaşama başladığım yıl (1985) ve ilk
seminerim olan extantializm konularına, geçen bu süre içinde daha
da derinleşerek, felsefe ve sanat ile bütünleştirip yaşam deneyimlerimle
birleştirmem sonucu ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla bu kitabın başlığını okuyanların kafasında iki düşüncenin
belirmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunlardan ilki; eşitsizliğin, özgürlüğün
kısıtlandığı bir dünyada, ekonomik koşulların yetersizliği
içinde, özelleştirmenin devleşen koynunda; açlığın, sefalettin, savaşların
kol gezdiği bir dünyada estetik kimi ilgilendirir? şeklinde
olacak ve kitabın ön-arka kapağını şöyle bir bakarak elinden geri
bırakacaktır. İkinci olarak; merak edecek, düşünecek, kendisi olmasa
bile eşi, kardeşi, ağabeyi hemşire olanlar için bu kitabı okumak
isteyecektir. Her iki düşünce ve bu düşünceler sonucu gelişen davranışlar
oldukça doğal, beklenen davranışlardır. Çünkü her insanın yaşama
baktığı yer birbirinden çok farklıdır. Benim hayata ve mesleğime
baktığım yer; tıpkı Atatürk’ün belirttiği gibi ‘en iyi kişi kendinden çok
ait olduğu sosyal toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun
korunmasına kendini adayan insandır.’ ifadesinden kaynağını alır. Bir
anlamda kişisel gelişim niteliğinde olan konuları içeren bu kitap benim
ütopyam... Ütopyamı paylaşan ya da paylaşmayan tüm meslektaşlarıma,
öğrencilerime ve bu mesleğe emeği geçen hocalarıma sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Prof. Dr. Nedime KÖŞGEROĞLU